25 Ocak 2016 Pazartesi

Göğe Sığamayanlar

Yıllardan bir yıl, aylardan bir ay, günlerden bir gün, saatlerden bir saat gökyüzünün mavisinde, karıncalar yuvalarında, ayılar uykularındayken Bulut, Güneş, Yağmur, Kar ve Şimşek bahçedeki büyük masaya oturup yemeklerini yemeye başlamışlar. Bunu her yıl bir kez yaparlar, gökyüzündeki durumları değerlendirirlermiş. Hangi gün hangisi kendini göstermiş, hangisi çok yorulmuş, hangisinin neye ihtiyacı olmuş bunları tartışırlarmış.

Kısa bir atıştırmadan sonra başlamışlar sohbete. Yağmur demiş ki ben bu yıl hiç yağamadım. Bana sıra gelmedi güneşten. Şimşek demiş ki ben de hiç çakamadım kardan bana fırsat gelmedi. Güneş, Yağmur'un dediği gibi değil ben de hiç açamadım, bulut yer vermedi demiş. Gökyüzünün daha iyi bir duruma gelmesi için başlayan toplantı bir anda gerçek bir tartışma ortamına dönmüş. Her biri yıl boyunca gökyüzünde en çok kalan olmak istiyormuş. Bu yüzden ortak bir noktaya varmak bir yana gökyüzünü çok boş bıraktıkları için de zaman daralıyormuş.

Bir anda yüzde yüze ulaşan ve o ana kadar hiç söz almayan Bulut lafa karışmış. “Sakin olun arkadaşlar aklıma bir fikir geldi. Kime daha çok ihtiyaç varsa o dursun göklerde. Bu yüzden yerden, bizimle yaşayan canları çağıralım onlara soralım.” Kısa bir uğultudan sonra herkes onaylamış. Bulut inmiş yere canları almaya ve bir insan, bir hayvan, bir ağaç ve bir avuç toprağı çıkarmış göklere.

Masaya toplanmış bu defa hepsi. Önce insana sormuşlar: “kimi daha çok sever, kime daha çok ihtiyaç duyar insanoğlu? “ İnsan demiş:  “Mevsimler var yerde. Yaz ise güneşi bazen yağmuru, kış ise karı, bulutu, şimşeği; baharda yine yağmuru güneşi isteriz biz. Bu yüzden hepiniz önemlisiniz bizim için. Diyemem ki birinize sensiz de oluruz biz.”

Sonra hayvanları temsilen eşek gelmiş. Eşeğe sormuşlar aynısını. Eşek de demiş ki “olmaz öyle şey, kulaklarım kadar severim ben hepinizi, ona ihtiyaç duyduğum kadar ihtiyacım var hepinize. Bu değişmez de karıncaya, kurda, kuşa göre.”

Sonra ağaçları temsilen Zeytin gelmiş. O da dememiş farklı bir şey diğerlerinden. Eklemiş sadece: “köklerim de yapraklarım da meyvelerim de çok sever hepinizi.”

Sonuncuya gelmişler, bir avuç toprak söz almış, hem kendi hem de içinde yaşayan küçük böcekler için. “olmaz demiş! Bu toprak hepinize alıştı artık. Her birinizi sırayla görmek isterim ben, içimdeki böcekler de.”

Herkes böyle konuşunca karar verememiş göğün üyeleri. O sırada bozmuş sessizliği eşek, söz hakkı istemiş.

“En iyisi size günleri, mevsimleri paylaştıralım:

Güneş, sen dört mevsim de ol ama bazen yak bazen ılıt. Yağmur, sen kışları daha çok ol ama baharları da gel. Bulut, sen yağmurdan ayırma gözünü, o yağacak gibi oldu mu sen gir devreye önce. Kar, sen kara kışta gel beyazlat her yeri. Ve sen şimşek, sen doğa ne zaman sesini duyurmak isterse o vakit çık ve bağır yerlere.” demiş.

Anlaşmışlar. Görmüşler ki her birine ayrı ayrı ihtiyacı var yerin ve yerdekilerin. Sarılmışlar birbirlerine. Sarılırken karla güneş, kar erimiş sıcaktan; güneş de ıslanmış yağmurdan ama engel olmamış birbirlerini sevmelerine. Ve sonra herkes köşesine çekilmiş sessizce…

İşte sen yerdeki çocuk, adam ve kadın! Gökyüzünden ne gelirse sev onu. Sarıl sıkı sıkı güneşe ve yağmurun seni ıslatmasından korkma. Şimşek gökyüzü ve doğanın sesi, onu dinlemeyi ihmal etme. Kar yağarsa kışları, göz kırp her bir taneye. Soran olursa da bulutu, yağmura olan aşkını anlatıver herkese.

Masal bitti.
:)
M.








Hiç yorum yok:

Yorum Gönder