11 Temmuz 2017 Salı

Bu arada

Son yazımdan bu yana ne kadar geçti bilemedim. Oturup hesaplamak da istemedim aslında.  "Ne önemi var" deyip yatıştırdım sesleri ve klimalı bir odanın köşe masasında başladım yazmaya, tam şuan şu dakika. Zira, baksaydım zamanına "işte bu kadar zamandır yazmamış ve o süreçte de bir şey yapmamışsın Müge hanım" diyecekti sesler. İstemedim onları duymak. Gerçi, şimdi ben bunu yazınca yine demiş olabilirim, ama olsun, bu yine de bir savunma seslere karşı. Onları tanıyorum.

Bu arada, ah güzel kız! Sana haksızlık da yapamıyorum ki, kayıtlara bakınca gördüm , yazıp yazıp yarım bıraktığım bir sürü de yazı olmuş. Onları, yarım kalanlar kategorisinden paylaşmayı düşünüyorum. Bekleyin, arzu ederseniz.

Naptım ben? diye yazıyor insan. Naptın konuş! Ben biliyorum da yine de yazayım bilen okumak ister bilmeyen merak ediyordur, bu aralıkta neler oldu?

Bir yıl altı ay geçti İzmir'e geleli. O tarihten bu yana çalışıyorum. İşimi sevdim ama 9 - 5.30 nöbetleri sarsıyor hala. Şimdilik seyrinde bir iş hayatım var.

Bu arada eve çıktım. İlk kez bir evi baştan başa ben tutup yerleştirdim. Ayrıca keyifli bir süreçti. Büyümüş hissettim.

Geldim geleli de bir çocuğa tutuldum İzmir'de. Ankara'dan bir arkadaş olarak gelip yerleşiverdim gönlüne de şehre de. Ve aslında biraz da böyle daha çok sevdim buraları. Gün geçtikçe, çocuğun gönlünde iyice pambuk oldum. Yumuşacık seviyorum, seviliyorum. Aşk hali çok güzel, portakal kabuğu reçeli gibi narenciye kokuyor ve ağzımda şekerli bir portakal tadı ekmeğe de sürülebilen. Bu aşık olma hali aklıma çoğu kez Ah Nerede filmindeki sahneyi getiriyor. Konuyla ilgili bulduğumdan paylaşıyorum :)

     Huriye (Adile Naşit), sözde elektrikçi Ferit'e (Tarık Akan) aşık olur. Huriye'nin abisi Ferit'i evde yakalar ve bunu namus meselesi haline getirir. Nikah kıymaları için zorlar. Huriye ve Ferit Nikah salonuna giderler ve nikah memuru sorar:
   
     -Siz, Hasan kızı Huriye Kaya hanım, Selim oğlu Ferit'i kocalığa kabul ediyor musunuz?
   
      Huriye Şöyle der:
      - Nasıl etmem memur bey, sevişiyoruz.


Ezcümle ben de çok seviyorum Huriye Abla :)

Huriye'yi Ferit ile nikah salonunda bırakayım,  bu aralar bir de gezdim. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Ukrayna'ya gittik. Ben, sevdiğim çocuk bir de pek sevdiğimiz iki arkadaşımız. Sonra hız kaybetmeden yılbaşını Gürcistan'da geçirdik. Sonra aman dedik ara soğumasın, ben, sevdiğim çocuk bir de sevdiğim çocuğun kardeşi bir daha Ukrayna'ya gittik. Aslında her biriyle ilgili gezi yazısı da yazmak istemiştim ama bir kaldırıp elimi yazamadım. Neyse bu hevesle belki onlar da gelir.

Ben İzmir'e taşındıktan bir süre sonra da Sonia İzmir'e geldi. Tesadüfler gezegeninin kollarına yumuşakça düştük ve birlikte yaşamaya başladık. Sonia benim Romanya'da yaşadığım dönemden arkadaşım, aynı projede çalıştık, aynı evde yaşadık sonra yine bir araya geldik sürpriz bir şekilde. Ne de güzel oldu, ne şanslıymışım. Gerçi bu aralar yumuşak tarafım bu mevzu, hafta gidiyor artık , ikimiz de evin faklı köşelerinde ağlaşıyoruz birbirimizi üzmeyelim diye. Başka bir ülkede kardeşim varmış meğer bilmiyordum diyorum. Gitmelerin en güzel yanı bu.. Ne varsa bilmediğim karşılaştım en güzelleriyle.

Bu aralarda bir de İspanyolca öğrendim. Hablo espanol un poco (Biraz ispanyolca konuşurum) deyip günlük sohbet edebiliyorum :) Dil duvarım biraz geç de olsa yıkılmış hissediyorum. Romanya'ya gittiğimde İngilizce konuşamadığım, anlamadığım için ağladığımı hatırlarım. Sonra ne olduysa yıllardır bağlıymış dilimin ipi de sökülmüş, tutamıyorum şuan. Şimdi hangi dile başlasam konuşurum, anlarım, şiir bile yazarım gibi geliyor. (abartılmış içerik :)

Bu ara bu ara deyip duruyorum ama çok şey hep bir ara oldu ve süregeldi. Bu yüzden, bir ara da seramik kursuna gittim.  Neler oluyor içeride deyip merak ettim. Kursa gitmekle kalmadım biraz da kimya çalıştım. Toprağın şekil alıp 1000 derecelerde nasıl yandığını gördüm şekline. Seramiğin pişmesinde, dönüşmesinde tasavvufi bir şeyler buldum. Elinin bıraktığına yanıyor, sırra bürünüyor aydınlatıyor, soğuyor renkleniyor, merkezinden deliniyor ki çatlamasın, etrafında dönüyor ateş. Onunla birlikte piştiğim zamanlar oldu. Velhasıl iyi ki gitmişim. Şimdilerde kursa ara verdim ama evde bir masa yarattım kendime ara ara çalışıyorum.

Bu ara bir ara bir şeyler olurken, aklım da her zaman olduğu gibi ulaşamadığım yerlerde. İspanyollar buna estas en las nubes (bulutların üstünde olmak) diyor, ben de bulutlara bakıp geleceğim diyorum. İkisi çok farklı değil mi? Projeler, işler eğitimler, sürekli başka ülkelerde şehirlerde aklım. Satürn'de proje var gider misin deseler gideceğim. Aklınızda olsun sizin de diye çaktırmadan iliştirdim buraya :)

Bu yazı da yarım kalanlar arasına katılsın istemediğimden, aceleden yazılmış, yaz tatilinden dönen çocuğun tatil kompozisyonu gibi oldu :) Ama ben yine de nihayete erdirip paylaşmak istiyorum.

İşte öğretmenim, bir yaz tatili de böyle neşe içinde geçti. Sizi çok özledim.


Esen kalın,
M.