8 Nisan 2015 Çarşamba

ÇİNGENELER ZAMANI

Başım dönüyor... Yer yer mutluluktan yer yer aşktan yer yer şaşkınlıktan... Ama çok tatlı bir dönüş. Ne son hızla giden bir arabanın tekeri gibi hızlı ne de bir kedinin mırıltısı gibi yavaş. Sema ediyor sanki başım gökte. Öyle hoş, öyle anlamlı bir dönüş. Kalbim ayaklarının üzerinde durmakta zorlanıyor ama o da sema etmekte başımla bir. Başımla kalbim birlik olmuşlar sarhoş ediyorlar beni...

Niyet ettiğim ne varsa gerçek oluyor şu sıra. Ve ben sanki alışveriş listesine tik atar gibi, olan niyetlerimin karşısına kalp koyuyorum. Çünkü hepsi sırayla oluyor. Ve ben sevinirken her birine, şaşırmadan da edemiyorum. Bir de böyle zamanlarda Tanrı sadece benimle ilgileniyormuş gibi hissediyorum. Sanki melekleriyle oturmuş benim için plan yapıyor. Sadece hayal ettiklerimi değil başıma gelen her şeyi tarafıma sunulmuş küçüklü büyüklü hediye paketleri olarak görüyorum. Sonucunda ben de yapabildiğim tek şeyi yapıyorum: Şükür..!

Bu arada, başıma gelen her şeyin bir sebebi olduğuna artık sonuna kadar inanıyorum. Öyle ki bazen oturup sebeplerimi sevesim geliyor. Evet ben şuan Romanya'dayım ve burası beni başka bir yere götürecek biliyorum. Burada tanıştığım her insan beni bir yere taşıyor. Ve ben, başıma gelenleri böyle düşündüğümde içime ılık bir rüzgar esiyor. 

Şimdi o ılık rüzgarlar içimi serinletedursun bir hafta önce gezegenimi de yanıma alıp geldiğim Romanya'dan bahsetmek istiyorum. Şuan Romanya'nın Bihor ilinin merkezi olan Oradea'dayım. Bir hafta oldu geleli. Burası 200 bin nüfuslu küçük bir ilçe. Macaristan'a 70 km uzaklıkta, şirin bir yer. 

İstanbul'dan bindiğimiz uçak bizi Bükreş'e bıraktıktan sonra on üç saat sürecek tren yolculuğunu bekledik. O sırada kısa da olsa Bükreş'i gezebilme imkanım oldu. Ve saatlerimiz akşam 6.30'u gösterdiğinde daha önce hiç yapmadığım bir yolculuk başlamak üzereydi. Bugüne kadar hiç yataklı trene binmemiştim. Bu yüzden çok heyecanlıydım. Fakat neredeyse beş metrekarelik bir kuşette altı kişi yatacağımızı görünce içimden şöyle geçirdim: "Şahane! İlk yataklı tren yolculuğumda karbondioksitten öleceğim. Hoşçakal anne, seni seviyorum babacım.." :) 

Neyse ki sandığım gibi olmadı. Sizden tatlı olmasın pek tatlı bir kadınla tanıştık. İlk bir iki saat nasıl geçti anlamadım sohbetten. Sonra biraz uzanayım bari dedim ki sabah olmuş gelmişiz. (Bu huyumu çok seviyorum. Taşa uzansam orada bile uyuyabiliyorum :)

Evet yedi ayımın geçeceği şehirdeydim artık. Bir kaç tanışma, bilgi vs derken odama da yerleştim. Ama yine de ara ara gözlerimi kapatıp nerede olduğumu düşünüyorum. Çok değişik bir hismiş başka ülkede uzun süre kalacak olmak. 

Bir de şey, sanırım uzun süreli göçebelikten sonra çok şirin bir evim oldu :) Önü ferah, girişi yeşillikli, kilise manzaralı bir ev. Ve akşam güneşi alan bir odam var. Evin salonunu oda olarak kullanıyoruz ve ben salonda yaşıyorum ama yine de çok güzel :)

Daha ne olsun! Bir hafta oldu ve her şey yolunda. Her gün en az on yeni şey öğreniyorum. Yetmez mi?

İşte tüm bunlar kendimi şanslı hissetmem için yeterli. Ben şanslıyım dedikçe de daha bir güzelleşiyor her şey. Don Miguel Ruiz'in "Dört Anlaşma" kitabını severek okumuştum ve oradaki dört anlaşmadan biri şuydu "Kullandığın sözcükleri özenle seç." "Çünkü söz büyüdür." Ben de diyorum ki hayal kurarken ve niyet ederken de dikkat edin. Zira gerçekleşmesi an meselesi olabilir.

Buradan yola çıkarak "nasılsa olmaz" diye kurduğum hayallerimi geri indirdim raftan. Üzerlerini sildim ve yeniden düşlemeye başladım. Şu sıralar çok meşgulüm anlayacağınız :)

Belki sizin de tozu alınmayı bekleyen hayalleriniz, niyetleriniz vardır bir yerlerde. Bence şöyle kabaca alıverin tozunu, belki aynı gezegende buluşuruz..


M.