3 Ağustos 2015 Pazartesi

Evrende Kaybolacak Milyonlarca Yazıdan Biri

Bu, yazmak niyetiyle bilgisayarın basına bilmem kacıncı oturusum. Yazıp yazıp kaydettigim ama paylasmaya cekindigim kac yazı oldu hatırlamıyorum. Ama kararlıyım, bu defa gittigi yere geldikten sonra bu yazıcik, her ne pahasına olursa olsun salacagım evrene. Kemerlerinizi takınız. Roketimiz kalkısa hazır.

Romanya'da dort ayı yedim bitirdim. Her yedigimin yaradıgı gibi buralar da pek yaradı. Hem bedenim hem ruhum kısa yetecek kadar besini aldılar sanıyorum. Degil yasamayı seyahat etmeyi bile hayal etmedigim bir ulkede kim derdi ki bu kadar beslenecegim. Ama degil mi ki surprizlerle dolu olan hayat, gosterdi kendini. Cok sukur...

Bu arada yazmadıgım zamanlarda naptım mi? Cocuklarla eglendim, yeni yerler gordum, yeni insanlar, yeni yeni yesil tonları, yeni yemekler, yeni uykular derken baya bi doldurdum poseti. Eskilere de bisi olmadı. Eskileri yad ettim, eskileri aradım, eskileri sevdim, onlara guldum zaman zaman agladım... En iyi, yeni eskici ben oldum bazen.  Isler tıkırındaydı yazmazken ben.

Amaaa bunların arasında bir yerde, bir kuple de hasta oldum. Agırca bir kızceyi tasıyınca okulda, benim bel dedi ki "hoooppp noluyoz bacım, sen bu beli ne sandın! Superman beli degil bu!" Akabinde fotograflarını cektigim Maria Neneler gibi tutuldum, kaldım yarım bel. Doktor on gun yatacaksın dedi. On gun yatmak!!! Hic bir sey yapamadan, fıtratıma ters bir kere! Ama lokmayı yedik en buyugunden, degil on gun neredeyse yirmi gun yattım. Depresif gunlerdi. Zaman zaman aglamalar, sıkıntıdan patlamalar, o kadar bayıldım ki bir ara, evdeki halının fotografını her acıdan cekmeye basladım. Hic yuruyemecegimi hep oyle kalacagımı dusunmeye de baslamıstım ki... Her sey geciyor hayatımda, o da gecti gitti. Hala cok uzun sure ayakta duramıyorum ama oldu bu is, kaldıgım yerden devam ediyorum.

Devam ediyorum ama soyle de bir sey var. Zaman ote yana aktıkca, yani sevdiklerimden uzakta, cok ozlem cekerim ben. Belki sen de ozlersin. Ama boylesini daha evvel yasamamıstım. Istanbul'da yasarken de oluyordu amma bir bilete bakıyordu. Bir surpriz yapıyordum, herkes pur nese. Simdi pek oyle olmadı. Tamam cok uzun sure degil ama napeyim boyle hissediyorum. Annemin yer yer "bu skype bana yetmiyor, seni koklayamıyorum." yakarislari da yuregimden kaynar kaynar akıyor. Bir seyler ogretiyor yasadigim her sey bana. Yani aslinda ogretmek de degil de buyutuyor iste... Yalniz ben buyurken degismeyen bir sey daha var ki annem duymasın. Bunca ozlerken herkesi, her seyi, hala bir gitme durtusu var icimde. Dondukten sonra acaba nerelere giderim daha diye dusunmuyorum dersem esek kovalar.. (kovalasin bence :) )

Neyse ki hala donunce ne yapacagimi bilmiyorum, ama inanıyorum guzel seyler kapıda. Yapacagım ilk sey ozlediklerime sarılmak olacak bir onu biliyorum. Otesini ben bilemem, kimse bilemez. Bekleyip gorelim.

Ben daha fazla yazamayacagım sanirim, yok aglamıyorum, gezegen sıcak, nem cok, erimeden paylasayım diye...

Bu kısa yazı, bana ozlediklerimle birlikte tek bir sey hatırlattı. Ertelemek!

Ve ertelemek deyince hep aklima gelenle bitiversin: " Ertelemek, hayatın mayasını kacırır. Kızdıysan bagır, sevdiysen soyle, ozlediysen arkasından kos."

Simdi evrende kaybolacak milyonlarca yazidan birini saliyorum.


Esen kalin..
M.