20 Kasım 2014 Perşembe

81 GÜNDE DEVR-İ ALEM


Bu kaçıncı oluyor hatırlamıyorum. Yazıp yazıp sildiğim, silip silip yazdığım. Yazıp yazıp paylaşmadığım, paylaşmayınca, darlandığım... Göğüs kafesimdeki kuş dışarı çıktı çıkalı toparlayamadım kalemin mürekkebini bir türlü. Ama artık bugün, doğum sancıları gelen bir kadının kıvranışı gibi ikiye katlandım içerimde. Dolmuş hissettim. Kazan gibi olmuşum da haberim yokmuş. Tel dolapta ne varsa koymuşum içine de bir suyunu koymamışım, tutacak olmuş dibini.

Hal böyleyken, ne yapalım yazmak için doğru zaman bu zamanmış demeden de edemedim. Madem şimdimiş o doğru zaman kendimi durduracak değilim.

81 gün oldu ben işi bırakalı. Tam seksen bir gündür en katıksız hallerimi yaşıyorum. Daha önce yaşamadığım duygularla, görmediğim insanlarla, okumadığım kitaplarla,  ekmediğim tohumlarla, dinlemediğim kuş sesleriyle karşılaştım. Üşümesinler diye üzerini nazikçe örttüğüm hayallerimin üzerini yine nazikçe açtım. Kurumaya yüz tutmuş bütün çiçeklerimi suladım. İçimin pencerelerini açtım, havalandırdım.  Tam seksen bir gündür böyle yaşıyorum. Ne kadar süreceğini bilmek istemediğim ve dönüş biletini almadığım bir dünya yolculuğunda gibiyim. Neler olacağını, yaşayacağımı o beş harfli sihirli kelime gösterecek. Ama ben şimdilerde şu iki harfli kelimedeyim, AN!

Karar almanın dayanılmaz hafifliği diye bir duygu da varmış onu hatırlıyorum. Yer yer hafifliğin ağırlığı çöküverse de üzerime bu ağırlığı bile özlemiş olduğumu farkediyorum. Aşık oluyorum, kalıyorum, gidiyorum ve inanmayacaksınız hiç bir şey yapmadığım oluyor. Geçenler de iki gün boyunca hiç bir şey yapmadım. Öylece oturdum. Hep bir şeyler yapmak zorunda olmadığımı hatırladım.

Bir garip haller içindeyim. Zamanların, mekanların bilindik mefhumlarının dışında hissediyorum. Susunca konuşuyor,konuşunca susuyorum. Yazarken şarkı söylüyor, şarkı söylerken yazıyorum. Eylemlerim birbirleriyle tanışıp kaynaşıyorlar. Daha iyi tanıyor herkes birbirini. Büyüyorum işte, ama büyürken küçülüyorum. Küçük bir kız çocuğu olduğum zamanların içine giriyorum. 

Ortaokullu yılların biraz sonrasında, annemden kek yapmayı öğrenmek istediğim zamanlardı. O yanımda olmadan, tek başıma yapmak istediğimi hatırlıyorum. Yanımda olmazdı o da, ama ben malzemeleri aklımda tutamadığımdan içeriden bir ses gelirdi "Üç yumurta, bir bardak süt...". Ben bütün malzemeyi çırptıktan sonra annem gelir ateşe koyardı keki. Ve ben o an dünyanın en güzel kekini yaptığımı düşünürdüm. Hiç bozmazdı beni o da ve bana dünyanın en güzel kekini yaptığımı hissettirirdi. 

Şimdilerde de böyle hissettiriyor bana bu güzel anı, dünyanın en güzel kekini fırına vermişim de pişmesini bekliyorum sanki. İşte bu yüzden büyürken küçülüyorum ben. Büyümelerimin içine hep bir bardak süt ve üç yumurta koyuyorum.

Varlık içinde varlık yaşadığım günler bunlar olsa gerek. Başıma gelmiş, kalbime değmiş her şeye ve herkese şükrediyorum.

Barışa ihtiyaç duyan coğrafyaları, o coğrafyalardaki insanları düşünüyorum. Hem yazarak hem söyleyerek çağırıyorum Barışı!

Gitmelere niyet ediyorum, daha çok sevmelere ve sevilmelere, büyürken küçülmelere...

Ve diyorum ki her birimiz dünyanın en güzel kekini yapabiliriz ve o gerçekten dünyanın en güzel keki olur yeter ki yumurtaları kıracak cesaretimiz olsun..

Esen kalın...

M.