4 Mayıs 2015 Pazartesi

Biraz Biraz

Kaç gün oldu sayamadım derken, gözüm telefonun tarih göstergesine ilişiverdi. Bir ay üç gün bilmem kaç saat olmuş ben buraya, geleli, varalı, konalı; oradan ayrılalı, göçeli, gideli... Ne kadar küçük ve komik bir zaman dilimi olduğunun ve bu komik zaman diliminin ne kadar hızlı geçtiğinin farkında olmama rağmen diğer varmalarımdan, gitmelerimden, konmalarımdan, göçmelerimden farklı hissediyorum.

Biraz özlemiş, biraz yalnız, biraz kalabalık, biraz hızlı, biraz gürültülü, biraz sarhoş, biraz uzak, biraz sessiz, biraz dolu, biraz anlamsız, biraz anlamlı, biraz kırgın biraz biraz... Her şeyden biraz biraz işte. Çok acıktığımda gittiğim lokantada her şeyden biraz ister gibiyim. "Şefiiim biraz közlenmiş getiriver, biraz da yoğurtludan. Aman haa haydariyi unutma..." Hepsine rağmen ilk gelen mezeyi ekmekle sıyırıp doyacağım biliyorum. Yani anlayacağınız özlemeye doyacağım sanırım burada kalacağım süre boyunca. İlk geleni biraz biraz hepsine batırıp, özlemekle diplerini sıyıracağım gibi gözüküyor.

Neyse, tabaklar masaya birer birer geliyor, durduracak değilim gelsinler. Getiir şefim, getir sen, donat masayı şöyle güzelce..!

Masa donanadursun, en son çingenelerin zamanında kalmıştım. Kaldığım yerden devam edeyim. Romanya pek güzel bir ülke, yinelemek isterim. Yeşili bol, evleri şipşirin, kasabası çok, insanı güleç gerçekten sevimli bir ülke. Bu ay içinde, çok fazla seyahat etme imkanım da oldu. Çok fazla tren yolculuğu yaptım. Şimdi hesapladım da neredeyse doksan iki saat tren yolculuğu yapmışım parça parça. Henüz hatırı sayılır olmasa da güzel şehirler gördüm. Ve çok fazla ülkeden birbirinden güzel insanla tanıştım. Evet duygular biraz biraz akarken fazla fazla güzel şeyler de olmuyor değildi.

Güzel şeyler de oladursun yurt dışında bir süre kalacak olmanın benim için en büyük sıkıntısı da bir anda bir çok yabancı dile maruz kalmakmış, bunu deneyimliyorum. Gerçi Romence ninni gibi gelmeye başladı artık. Pazara gittiğimde pazarcı teyzelerle tiyatro yapıyoruz. Artık vücut diliyle bir çok sebzeyi anlatabiliyor olabilirim :)

Ama ingilizceye yapışmış "anlıyorum ama konuşamıyorum" ifadesi, üzerime bir çığ gibi düşüverdi. İlk haftalar beynimden yanık kokuları geliyor sandım. Anlamaya, kendimi ifade etmeye çalışmak, yer yer anlaşılamamak oldukça yorucu. Günden güne daha iyi hissettiğim bir gerçek. Kendime zamanımın olduğunu hatırlatıp duruyorum sürekli. Aksi halde kendimi saldırır halde buluyorum kendime. Ki bu hepsinden yorucu! Evet vaktim var!

Ev arkadaşlarımın biri İtalyan diğeri İspanyol. Ara ara İspanyol ve İtalyan ezgileri de hoşça sıyırıp geçiyor zihnimi. Diller havuzunda kıyıdan kıyıdan yüzüyorum sanırım.

Romanya cephesinde bunlar olurken pek tabii yine şükretmekten alamıyorum kendimi. Biraz biraz her duygunun tadına bakabildiğim için, hayatımda özleyecek bir sürü "Can" olduğu için, tüm bunların farkında olduğum için...

Tam daha yazacak bir şeyim kalmadı galiba diyordum ki Turgut Uyar'ın "Palyaço"su oturdu yanıma.

"...biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bugünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz. ..."


Sevgiyle kalın,
M.

Not: Bu yazıyı yazarken hep bunu dinledim. Biraz biraz yavaşladım. Okumanız bitince dinlemek isterseniz fıt fıt yaparsınız.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder