23 Mart 2018 Cuma

İlik

Hava iliklerime işliyor. Bir yolculuk bu havanın ki ve iliklerimde son buluyor. Ne üzücü hava için,  yolculuk bitirecek onca yer varken beni seçiyor, benim iliğimi. Mevcut derecesinde soğutuyor ve ortamın rengi değişiyor yavaş hızlı. Zor zamanlar için sakladığım tüm yağlar donuyor. Bıçakla kazımak gerek, bıçağı bulamıyorum. Üzerime toprak atıyorlar ama ağırlıktan ısınamıyorum. Kalkıyorum atılan toprağın altından, tek tek bakıyorum yüzlerine, tanıyamıyorum. Beş paralık ceketimi görüyorum yeşil ve iri. Üzerime alıyorum, sadece anısı ısıtmaya yetecek, yürüyorum.Yetişmem gerek, saate bakıyorum, çocukların bahçede olduğu zamandayım, koşayım diyorum ama ceket ağır geliyor. Atamıyorum, onu bıraktığımı anlamasın diye yavaşça bırakıyorum, söz veriyorum, tekrar geleceğim deyip ayrılıyorum. Ayrılmak zor, son kez dokunuyorum, tekrar yolu bulamayabilirim. Verilen sözü ve ceketi orada bırakıyorum. Saate bakıyorum, iki yıl geçmiş. Çocuklar hala bahçede midir? Şimdi daha kolay, koşuyorum. Taşıdığım tek şey bedenim ve bıçakla sıyıramadığım yağlar. Zihnimdekiler yelken oluyor, havalanıyorum. Bir köprü gördüm. Altında cılız bir su akıntısı. Sudan yürümeyi tercih ediyorum. Ayaklarım taşlara değiyor. Başım köprüye değmedi. Başka insanlar görüyorum, yelkenleri benimkinden küçük ama ilerliyorlar. Kimse görmüyor beni, ben de görmedim kimseyi. Bir yerinden geçiyorum akıntının, cılız ama soğuk bir yerinden, ayaklarıma batıyor, aldırmıyorum. Bir keresinde bir rüyada kırık camların üzerinde yürümüştüm, ya o rüya değildi ya bu rüya. Gerçeklik kavrama noktasının üzerine çıkıyor, daha çok açıyorum altını. Kıyısına vardım suyun, uzakta minik minik kubbeler görüyorum, evlerin kırmızı kiremitlerini. Yaklaştıkça ben, daha da küçülüyorlar. Sıcaktan tüylerim diken diken oluyor. Güneş yanımda. Gözlerimi kısıyorum ama netleşmiyor hiç bir şey. Aylar sonra bir evin çatısına varabiliyorum. Aşağısı bulanık ama görebiliyorum. Gözlerim olabildiğine açık. Saate bakıyorum, çocuklar hala bahçede olmalı. Parmaklarım ince ve narin spirallere dönüşüyor. Yukarı doğru atlıyorum. On adet spiralin gergin gücüyle bulunduğum yerin çok ötesine düşüyorum. Düştüğüm yer gördüğüm yerden farklı. Doğruluyorum ve ayaklarım tarafından sürükleniyorum. Saatte bir kilometre hızla koşuyoruz. Başım dönüyor. Ne zaman sonra görüyorum, tırnaklarım da hala toprak var. İçeri doğru sızıyorlar. Bırakıyorum. Biraz daha, biraz daha, biraz daha ve biraz. Kan ter içinde kalıp soluklanıyorum. Hala nefes alabiliyorken alıyorum. Saate erişiyor gözüm. Çok vakit yok. İliklerimdeki hava kendini hatırlatıyor. Ne bıçak bulabildim ne varabildim bahçeye. Tekrar, tekrar, tekrar. Bu defa bir yol, çizgileri silinmiş. İçleri boşalmış arabalar var her yerde. Tenekeler sesimi duymasın diye nefes almayı kesiyorum. Sonuna geldiğim yolun ötesinde bir bahçe görüyorum. İçinde çocuk arıyorum. Saate bakıyorum. Çocukların bahçede olduğu zaman. Yarım yıl sonra bahçeye varıyorum. Bahçede tek bir çocuk. Yanına gidiyorum, elinde beş paralık ceket, yeşil ve iri. Giyiyorum, tuttuğum nefes içindeymiş, tekrar başlıyor göğsüm hareketine. Çocukla oturuyoruz. Karşıya bakıyoruz, içi boşalmış kuşlar havalanıyor. Hiç sesimi çıkarmıyorum. Çocuk gidiyor. Bahçedeyim. Bahçede olduğum zamandayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder